Bu proje çalışmasının başarıyla tamamlanması sonucunda yalnızca tarihsel süreci aydınlatmaya yönelik bulgular değil, aynı zamanda ulusal düzeyde çok yönlü kazanımlar ile toplumsal ve kamusal düzeyde yüksek fayda potansiyeline sahip çıktılar elde edilecektir. Proje, hem geçmişteki tecrübelerimizi bilimsel bir temele oturtmayı, hem de geleceğe yönelik stratejik politikaların şekillendirilmesine katkı sunmayı hedeflemektedir.
Tarihsel bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze denizcilik faaliyetlerinin gelişimi ve bu alandaki araştırma gemilerinin üstlendikleri roller kapsamlı biçimde incelenecektir. Osmanlı döneminde yürütülen deniz araştırmaları ile bu faaliyetlerin devletin güvenlik ve dış politika hedeflerine hizmet eden yönleri ortaya konulacaktır. Cumhuriyet dönemine geçişle birlikte gelişen denizcilik anlayışı, özellikle araştırma ve sondaj gemileri üzerinden milli çıkarlara sağlanan katkılarla birlikte değerlendirilecek, böylece Türkiye’nin deniz yetki alanlarına ilişkin haklarının tarihsel bir zemine oturtulması sağlanacaktır.
Proje aynı zamanda araştırma ve sondaj gemilerinin dış politikada nasıl birer araç olarak kullanıldığını da irdeleyecektir. Türkiye’nin deniz yetki alanlarındaki haklarının korunması, sınırlarının belirlenmesi ve uluslararası hukukta meşruiyetinin güçlendirilmesi süreçlerinde bu gemiler etkin bir rol oynamaktadır. Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege gibi jeopolitik açıdan hassas bölgelerde bu gemilerin varlığı, bölgesel deniz güvenliği ve istikrar açısından önemli bir caydırıcılık unsuru oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, komşu ülkelerle yaşanan deniz sınırı ihtilaflarında bu araçların barışçıl diplomatik girişimlerin bir parçası olarak kullanılması da mümkündür. Dolayısıyla araştırma gemileri, Türkiye’nin dış politika hedeflerine ulaşmasında stratejik öneme sahiptir.
Bu gemilerin yalnızca teknik donanımlarıyla değil, aynı zamanda dış politikadaki etkileriyle de öne çıkması; ulusal savunma sanayiine, yerli denizcilik teknolojilerinin gelişimine ve enerji stratejilerinin şekillendirilmesine katkı sunmalarını sağlamaktadır. Deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, deniz haklarının savunulması, doğal kaynakların araştırılması gibi alanlarda bu gemilerin faaliyetlerinden elde edilecek bilimsel veriler; hem Türkiye'nin haklarını savunmasında hem de uluslararası platformlarda tezlerini desteklemesinde yol gösterici olacaktır.
Proje, doğal kaynakların keşfi ve değerlendirilmesi bakımından da önemli bir etki yaratacaktır. Araştırma ve sondaj gemileri, deniz tabanındaki enerji ve maden kaynaklarının tespiti ve bu kaynakların ekonomiye kazandırılması yönünde kritik bir işlev üstlenmektedir. Bununla birlikte, deniz jeolojisi, jeofizik, biyoloji, kimya ve oşinografi gibi bilim alanlarında yapılacak araştırmalar Türkiye'nin bilimsel kapasitesini artıracak, üniversiteler ve araştırma kurumları için yeni işbirliği alanları doğuracaktır.
Toplumsal düzeyde ise denizcilik kültürünün yaygınlaştırılması, denizlerin sürdürülebilir kullanımı, deniz çevresinin korunması ve gençlerin bu alana yönlendirilmesi gibi konularda toplumsal bilinç artışı hedeflenmektedir. Deniz araştırmaları yoluyla elde edilen bilimsel veriler, çevre politikalarının geliştirilmesine katkı sağlayacak; denizcilik sektöründe istihdam olanaklarının artırılması ve deniz araştırmalarının ekonomik değere dönüştürülmesi gibi faydalar da doğuracaktır.
Türkiye’nin enerji jeopolitiğindeki yeri düşünüldüğünde, denizlerde yürütülen araştırma ve sondaj faaliyetlerinin önemi daha da artmaktadır. Marmara Denizi'nde başlatılan ilk sondaj faaliyetlerinden günümüze kadar gelen süreçte, teknik bilgi birikiminin yanı sıra uluslararası hukuk bilgisi ve deneyim de önem kazanmıştır. Özellikle Karadeniz’de yapılan çalışmalar ve yabancı şirketlerden alınan hizmetler sonucu edinilen tecrübeler, zamanla yerli kabiliyetin gelişmesini sağlamıştır. Ancak geçmişte yaşanan başarısızlıklarda teknik yetersizlik, deneyim eksikliği ve jeolojik veri azlığı gibi unsurlar belirleyici olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin enerji arama politikalarında sürekli bir iyileştirme ve stratejik dönüşüm sürecine girmesine neden olmuştur.
Devletimiz bu süreci hızlandırmak adına 2012 yılında Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisini filosuna katmış, 2017 yılında Oruç Reis gemisini MTA envanterine dahil etmiş, yine aynı yıl ilk milli sondaj gemisi olan Fatih’i TPAO filosuna eklemiştir. Bunu Yavuz, Kanuni ve son olarak 2021 yılında filoya katılan Abdülhamid Han gibi sondaj gemileri izlemiştir. Bu gemiler sayesinde Türkiye’nin denizlerdeki arama ve sondaj faaliyetleri teknik ve kurumsal anlamda üst düzeyde yürütülmektedir.
Proje, bu bağlamda dış politika, deniz hukuku ve uluslararası ilişkiler disiplinine de katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Araştırma ve sondaj gemilerinin kara suları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge içindeki faaliyetlerinin uluslararası hukuk ve dış politika bağlamında değerlendirilmesi, Türkiye'nin hak ve çıkarlarını bilimsel bir zemine oturtmak adına önemli bir adım olacaktır. Bu yönde üretilecek bilimsel veriler, kamu politikalarının şekillenmesine ve karar alma süreçlerine yön verebilecek nitelikte olacaktır.
Sonuç olarak, önerilen proje; Türkiye’nin denizlerdeki stratejik varlığını pekiştiren, enerji bağımsızlığına katkı sağlayan, bilimsel bilgi üretimini destekleyen ve uluslararası ilişkiler bağlamında ülkenin tezlerine dayanak oluşturan çok boyutlu bir çalışma olacaktır. Bu çalışma sayesinde hem Türkiye'nin denizcilik stratejilerinin daha sağlam temellere oturtulması sağlanacak hem de deniz alanlarındaki faaliyetlerin iç ve dış politikadaki etkileri daha derinlikli biçimde anlaşılabilecektir.